Doğayla uyumu, mimarisi, müzeleri, sokak sanatçıları, kanalları, gece hayatı ile kulağınızda Parov Stelar’dan “Lost in Amsterdam” şarkısıyla kaybolmanız gereken şehir. Bisikletinize atlayıp kendi rotanızı çizmeli, Amsterdam’dan ne istediğinize siz karar vermelisiniz. Vintage dükkanlarında alışveriş yapıp, Van Gogh Müzesini gezebilir, dinlenmek için parklarda çimlere uzanabilir ya da şık kafelerinde dinlenip bir şeyler içebilirsiniz. Amsterdam’dan sonra yolculuğunuz Belçika’nın başkenti ve Avrupa Birliği’nin ev sahibi Brüksel’le devam edecek. Çikolata, bira, waffle, patates kızartması derken Brüksel’de sürekli bir şeyler yemeye hazır olun! Brüksel’de ilk görülmesi gereken minik ama şehrin en önemli simgesi Manneken Pis yani “İşeyen Çocuk Heykeli”… Bu minik heykel şehir için çok önemli, 800’den fazla kıyafetiyle özel günlerde kendisini sürekli başka kılıkta görmeniz mümkün. Meydana doğru ilerlediğinizde ise Hotel de Ville, Belediye Binası sizi karşılıyor. Kafanızı her çevirdiğinizde başka bir mimari güzellikle selamlaşacak ve hangisine hayran olacağınızı şaşıracaksınız… Bu her yanı sanat eseri dolu, küçük kafe ve restoranların olduğu şehirden ellinizde çikolatalarla Paris’e doğru yolculuğa çıkacaksınız… Damağınızda, kalbinizde tadı kalacak şehir Paris… Ressamlar Tepesi’ndeki panoramik görüntüsüyle büyülenecek, belki de bu tatili sanatçılar sayesinde ölümsüzleştireceksiniz. Pont des Arts köprüsüne ise mutluluğunuz bir ömür sürsün diye üzerinde baş harflerinizin yazılı olduğu bir kilit iliştirecek, anahtarını nehrin sularına emanet edeceksiniz. Dünyanın en önemli sanat eserlerine ev sahipliği yapan Louvre Müzesi’ne girdiğinizde bağdaş kurmuş ve eskiz yapan sanatçılarla karşılaşacak, Notre Dame Katedrali’nin işçiliğinin detaylarında kaybolacaksınız. Kısacası Benelux – Paris Turu ile farklı yönlerinizi keşfedeceksiniz…
Doğu ve Batı kültürlerinin buluştuğu Balkanlar’da yüzyıllar boyunca Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler hoşgörü içinde yaşamışlardır… Üç ilahi dinin kültüre ve mimariye etkilerini bir arada görecek, bugün hala Osmanlı İmparatorluğu’nun izlerini taşıyan sokakları ve yemyeşil pastoral doğasını keşfedeceksiniz… Saraybosna’da meşhur Osmanlı çarşısı olan Başçarşı’da gezinecek, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş olan Mostar Köprüsü’nün güzelliği ile büyüleneceksiniz. Tatilden beklentiniz deniz, kum ve güneş üçlüsü ise Budva’nın plaj ve koylarında keyifle dinleneceksiniz. Tarih boyunca bütün büyük imparatorlukların gözdesi olmuş doğal ve mimari güzellikleri dillere destan bir Balkan kenti Sırbistan’ın en büyük kenti ve başkenti olan Belgrad, uzun süre Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinde yaşamış, Avrupa ve Balkan Kültürleri’nin bir araya gelip oluşturduğu o farklı ambiyans görülmeye değer. Doğayla iç içe huzurlu bir tatil, altın kumlarda deniz keyfi, balkan mutfağının eşsiz lezzetleri için Varna’ya gidebilir ya da Balkan tarihine ışık tutan müzeleri, Rahibe Teresa’nın anısına yapılan evi ziyaret, kentte yer alan tarihi hanlar ve Osmanlı izlerini taşıyan mimari eserler ile Üsküp ve bir doğa harikası olan Ohrid’in aklınızı başınızdan almasına izin verebilirsiniz.
Antik Roma’da gladyatör savaşlarının yapıldığı Kolezyum, Orta Çağ ile Rönesans arasındaki geçiş döneminde sanatın yaşam halini aldığı Floransa ve Shakespeare’in sonelerini gerçeğe çeviren Venedik… Sanatın ve tarihin merkezine benzersiz bir yolculuk için İtalya en doğru adres! Dünyanın çok az şehri tarihe tanık olmanızı hatta katılmanızı sağlar. Roma bunlardan biri…Gladyatör savaşlarının yapıldığı Kolezyum, Antik Roma’nın tüm tanrıları için yapılan Pantheon Tapınağı, İncil’de anlatılan sahnelerin duvarlarına ve tavanlarına ünlü ressam, heykeltıraş ve mimar Michelangelo tarafından betimlendiği Sistine Şapeli sizi tarihi bir yolculuğa çıkaracak. Floransa’da dünyanın en önemli sanat müzelerinden biri olan Uffizi Galerisi ve yüzyıllar boyunca sanatla tarihin iç içe geçtiği Vecchio Sarayı’nda kendinizi sanata dokunurken bulacaksınız. Shakespeare’in sonelerini gerçeğe çeviren Venedik ise, pastel renkleri ve romantik gondollarıyla aklınızı başınızdan alacak. İsminin tersten yazılışı Amor (Roma) yani aşk olan kent ancak sadece bir insana duyulan kuvvetli bir sevgiyi tanımlamaz; bilim, sanat, kültür ve yaşamaya duyulan bir aşktır. Roma insanlığın varoluşunun kentidir. Bir zaman makinesine ihtiyaç duymadan sadece farklı sokaklarında dolaşarak çağlar boyu yolculuktur.
Yüz kuleli şehir Prag, Kadife Devrim sonrası kapattığı kapılarını dünyaya bir kez daha
açınca bugün Avrupa’nın en çok ziyaret edilen şehirleri arasındaki yerini almıştır.
Ortaçağ havasını modern dünya içerisinde de yaşayabileceğiniz kuleleri, müzeleri,
meydanları ve nehriyle kalbinizi fethedecek bir şehir…
Avusturya’nın en büyük ve önemli kenti olan Viyana, Avrupa’nın da mimari
başkentlerindendir. Ortaçağ’ın barok mimarisinden bu yana zamana ayak uydurmuş
binaları, meydanları ve heykelleri ile şehri ziyaret edenlere görsel bir şölen
sunmaktadır. Modernite ile geçmişi kucaklayan şehirde fayton eşliğinde bir gezi
yaparken Freud’un, Schönberg’in ve Wagner’ın Viyanasını daha yakından tanıma
fırsatı bulabileceksiniz.
İlk kez gelenlerin âşık olduğu, yaşayanların kendini adadığı bir kenttir Budapeşte.
Ancak yine de her ikisinin de hemfikir olduğu konu dünyanın en güzel şehirlerinden
biri olduğudur. Macaristan’ın başkenti Budapeşte, her zaman canlı ve genç atmosferi,
hareketin ve müziğin hiç dinmediği gece hayatı, her derde deva kaplıcaları ve eşsiz
tarihi eserleriyle mimari harikası bir şehirdir. 1987 yılında Unesco Dünya Mirası
Listesi’ne eklenen kent, Tuna Nehri, Buda Kalesi ve Andrässy Caddesi’nin görülmeye
ve yaşanmaya değer özellikleriyle dikkat çekmektedir.
Endülüs hikayenizin başlayacağı yer, Flamenko’nun ve Tapas’ın doğduğu topraklar olan Sevilla olmalı. Sevilla, eşsiz mimarisi ile mutlaka görmeniz gereken bir şehir… 16. yüzyılda dönemin en zengin ülkesi olduğunu hatırlatmak için 1928’de yapılan İspanya Meydanı (La Plaza de Espana), meydanda tüm ihtişamıyla yükselen iki kule; İspanya Krallığı’nı birleştiren ve hristiyanlaşma sürecini tamamlayan Kral II. Fernando ve eşi Katolik İzabel’i temsil ediyor. Endülüs’teki Granada Eyaleti’nin başkenti Granada; Araplardan çingenelere, çingenelerden Katoliklere ve Yahudilere kadar çok çeşitli ırklara ev sahipliği yapmış olan kent meşhur El Hamra (Alhambra) Sarayı ile tanınıyor. El Hamra Sarayı, dışarıdan bakıldığında sizi Endülüs’teki diğer yapılar kadar etkilemese de, içine girdiğinizde sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. I. Isabella ve Kral Ferdinad’a adanmış Granada Katedrali tam şehrin merkezinde yer alıyor. Picasso’nun doğduğu ve Costa del Sol (Güneş Sahili) kıyısına kurulmuş olan Malaga, yılın her zamanı güneş ışığının parladığı, iklimi, yemek kültürü, mimarisi ve Arap- Hıristiyan kültürünün harmanlandığı eşsiz bir kent. Orijinal mermerden yapılmış mimarisi ile Torro de Maldonado (Maldonado Kulesi), Alcazaba Kalesi ve şehrin canlılığını koruyan Atarazanas Pazarı, dış cephesi Barok geri kalan kısmı Rönesans’ın ruhunu yansıtan Malaga Katedrali şehrin muhteşem uyumunu yansıtan mimari güzelliklerden sadece birkaçıdır.
Yağmurun ıslattığı yollar, kırmızı telefon kulübeleri ve otobüsler, fonda çalan The
Beatles şarkıları ile artık İngiltere’desiniz. Times Nehri’nin üzerine kurulu, İngiltere’nin
başkentinde sizi Tower Bridge karşılayacak ve görüntüsüyle sizi kendine hayran
bırakacak, Londra büyüsünü kuşbakışı yaşamak isterseniz London Eye, alışveriş
merkezleri, sokak müzisyenleri ve dinlenecek duraklar için ise Piccadilly Circus size
kucak açmaya hazır. Şehrin içinden dışarı çıkıp nefes almak yemyeşil doğaya
sarılmak, gayda eşliğinde viskinizi yudumlamak istiyorsanız tüm bunlarla ünlü Birleşik
Krallık ülkesi İskoçya’nın özenerek koruduğu kültürel ve tarihi miraslarıyla sizi
şaşırtacak. İskoçya’dasınız ve başkent Edinburgh’de şehrin simgesi Edinburgh Kalesi,
kayaların üstünde adeta şehrin koruyucu gibi tüm ihtişamıyla sizi bekliyor.
Sokaklarında gezerken her bir bina, her bir kapı sizin için büyük bir sanat eserinin
ayrıntıları gibi gelecek… Siz de sokaklarında uzun uzun gezip şehri seyredebilir ve
şehrin anlattığı hikayelere kulak kabartabilirsiniz.
Dünyanın en eski kentlerinden olan Londra, geleneklerini daima yaşatan ama aynı
oranda modernleşen ve belki de dünya şehirleri arasında metropol kavramını en fazla
hak eden şehirdir. Düzenli ve iyi tasarlanmış sokakları, kırmızı renkli çift katlı
otobüsleri ile telefon kulübeleri, sarayları, müzeleri ve at üstünde gezen polisleri ile
ayrı bir ruha ve stile sahiptir. Kültürü ve tarihiyle tüm dünyayı etkilemiş olan bu
Kraliyet Şehri, alışverişten gece hayatına ve kültür sanat yaşamına kadar birçok farklı
alanda adından söz ettirmektedir.
8 Yüzyıl’dan beri yıldızı hiç sönmeyen kent Moskova. Devrimlere, savaşlara ve ihtilallere rağmen ayakta kalan ve görkeminden hiçbir şey kaybetmeyen şehir… Kızıl Meydanı, müzeleri, tiyatroları ve operalarıyla bir kültür ve sanat şehri olmasının yanı sıra Rusya’nın başkenti olması dolayısıyla bürokrasinin de merkezidir. Sokaklarında dolaşırken kendinizi özenle hazırlanmış bir yapbozun içerisinde gibi hisseder, geleneksel ve her zaman coşkulu müzikleri, dansları ile sabahlara kadar eğlenebilir, lezzetli yemekler ve bol içkinin tadını çıkarabilirsiniz. Rusya’nın bir diğer büyüleyici şehri St. Petersburg’u ise onlarca Rus Klasiği’nden tanıdık ve öğrendik. Rubleyi, votkayı ve karlı soğuk kışları Dostoyevski, Puşkin ve Tolstoy kitaplarında bıkmadan usanmadan okuduk… Edebiyat dünyamızın zenginleşmesine katkı sağlayan onca yazarı yetiştiren kent, bugün canlı şehir yaşamı, tarihi eserleri ve lezzetli mutfağıyla Doğu Avrupa’nın en beğenilen ve en sık ziyaret edilen kentlerinden biri… St. Petersburg tiyatroları, konser salonları, galerileri ve edebi eserleriyle zengin bir kültüre sahiptir. Dünyaca ünlü Mariinsky Tiyatrosu, geleneksel kent kültürünün merkezidir. St. Petersburg’un en eski drama tiyatrosu olan Alexandrinsky Tiyatrosu’nda ise Klasik Rus Draması’nın en önemli örnekleri sergilenmektedir. Bunun dışında kentin en kaliteli müzikallerinin sergilendiği Mussorgsky Opera Evi, Akimov Komedi Tiyatrosu, çocuklara özgü oyunlarıyla dikkat çeken Bolshoy Kukla Tiyatrosu, hafif müzik performanslarının sergilendiği Müzikal Salon (Musical Hall) kentteki diğer önemli kültür ve sanat merkezlerindendir.
Komşudan bahsediyoruz… Berrak denizi, daracık tarihi sokakları, begonvili, sardunyası, evleri, kiliseleri, müzeleri ile denizden çıkmış tabağınıza gelmiş lezzetleri ile komşu yani Yunan Adaları sizi ağırlamak için bekliyor.
Ege Denizi’nin ve aynı zamanda Yunanistan’ın en büyük adası olan Girit, eşsiz plajları, yeşil doğası ve birbirinden lezzetleri yemekleri ile mutlaka keşfedilmesi gereken destinasyonlardan biridir.
Adını ve ününü adada yetişen ağaçlardan almış Sakız Adası’nda sakız ağaçlarıyla tanışmak isterseniz, adanın güneyine gidip Pirgi Köyü’nü ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca Ksista adı verilen süsleme sanatı ile kaplanmış evleri, kiliseleri yakından inceleyip, bu renkli evlere ve sokaklarda dilediğinizce fotoğraf çekebilirsiniz. Bir başka güzel ise maviliklerin ortasında yemyeşil bir cennet olarak duran Thassos… Buranın keyfini tam anlamıyla çıkarmak için en az 2 tam gün ayırmanız gerekiyor. Adada yaptığınız yolculuk boyunca karşınıza irili ufaklı birçok köy çıkacak. Karşınıza çıkacak yeşil ve mavinin uyumu ve güzel havasıyla yolunuza keyifle devam edeceksiniz… Güzel plajlarında denizin keyfini çıkarabilir, akşamları ise mükellef bir sofrada Ouzo içip Yunan müzikleri eşliğinde gönlünüzce eğlenebilirsiniz.
Mistik, gizemli ve egzotik Uzak Doğu’yu keşfetmeye Tayland’dan Endonezya’dan ya
da Japonya’dan başlayabilirsiniz. İlk gidişiniz son gidişiniz olmayacak, dönüp dolaşıp
yine bu büyülü topraklara geri döneceksiniz.
Tayland’ın eğlence adası Phuket; muhteşem manzaraları, tropik ve masmavi
plajlarında gün batımı, Fil Safarisi’nden kabare şovlarına kadar birbirinden farklı
aktiviteleri ve görkemli tapınaklarıyla kışın yaz tatili yapmak isteyenler için biçilmiş
kaftan.
Biraz daha mistisizm, sakinlik ve doğaysa aradığınız, Bali doğru adres olacaktır.
Kristal berraklığındaki denizi, doğal yağlarla yapılan masaj imkanları, su altı dalışı için
mükemmel alanları, yağmur ormanları, görkemli tapınakları ve yeşilin bin bir tonu ile
ilgi çeken Bali’de huzur ve mutluluk sizi kucaklayacak.
Geleneksel ve şirin bir Asya kenti mi, yoksa kalabalık ve yüksek binalı bir metropol
mü? Tokyo, geleneklerinden taviz vermeden dünyanın en modern şehirlerinden biri
olmayı başarmış, eşine az rastlayabileceğiniz, ve fotoğraf albümünüzde mutlaka
bulunması gereken adreslerden.
Uzakdoğu’nun gizemli dünyasını keşfedebileceğiniz, tarihi güzelliklerden doğa
harikalarına kadar birçok farklı özelliği bir arada bulabileceğiniz Vietnam ve
Kamboçya’da ise sonsuz bir okyanusu andıran pirinç tarlalarını gezebilir ya da
UNESCO koruması altında bulunan ve dünyanın 8. Harikası olarak kabul edilen
Angkor Tapınağı’nı keşfederek benzersiz bir deneyim yaşayabilirsiniz. Turunu
kıyafetleriyle Budist Rahiplerin dolaştığı sokaklarda tapınaklar cenneti olan
Kamboçya’da modern ve geçmiş zamanı bir araya getiren minimalist yaşamı
keşfedebilirsiniz.
Rio De Janeiro, Atlas Okyanusu’nun berrak sularına nazır kurulmuş, eşsiz sahilleri,
yemyeşil doğası ve farklı kültürlerle harmanlanmış lezzetli mutfağı sayesinde bugün
dünyanın en çok ziyaret edilen Latin Amerika kentlerinden biri olmuştur. Şehirde
yaşayanları ve şehri ziyaret edenleri kutsadığına inanılan Kurtarıcı İsa Heykeli,
şarkılara konu olmuş İpenama plajı ve dünya futbol tarihi açısından büyük bir önemi
olan Maracanã Stadyumu ile çok güzel ve görülmeye değer bir kenttir.
Dünya’nın geçici olarak 7 harikası listesine ismini yazdıran Iguazú Şelaleri ile adını
duyuran Iguazú Bölgesi aynı zamanda Brezilya ile Arjantin arasındaki doğal sınır
olarak kabul edilmektedir. Şelalelerin sınır oluştuğu bölgenin her iki yakasında da
birer şehir kurulmuştur. Brezilya tarafında bulunan şehrin ismi Foz do Iguazú, Arjantin
tarafındakinin ise Puerto Iguazú’dur. Eleanor Roosevelt’in Iguazú Şelalesi’ni
gördükten sonra “Zavallı Niagara” demesi ve Şeytan Gırtlağı adı verilen büyük
havzanın bulunduğu kısım bölgenin görkemini çok iyi bir şekilde anlatmaktadır.
Dans, müzik ve tango ile Arjantin ve futbol, samba ve eğlence ile Brezilya aklınızı
başınızdan alacak.
Afrika’nın vahşi doğası ile modern yönünü bir arada bulabileceğiniz Güney Afrika Cumhuriyeti’nde eğlence, safari, farklı lezzetlerle dolu bir mutfak ve doğa harikası Ümit Burnu gibi çok farklı keşifler yaşayacaksınız...
Güney Kutbu penguenlerini görecek, Pilanesberg Parkı’nda belgesellerde gördüğünüz canlılarla yakından tanışma fırsatı yakalayabileceksiniz. Güney Afrika’nın en kalabalık ve gelişmiş kenti olan Johannesburg, sahip olduğu zengin maden yatakları sayesinde gelişmiş ve Central Business District gibi modern iş merkezlerinin bulunduğu önemli bir ticaret merkezine sahip ve bu sayede dünyanın 40 metropolü arasına girmeyi de başarmış...
Masa Dağı’nın enfes manzarasına ve eteklerine kurulmuş olan Cape Town, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin üç başkentinden biridir. Nüfus olarak Johannesburg’dan sonra ülkenin en kalabalık şehri olan Cape Town, aynı zamanda Afrika Kıtası’nın en uç noktasıdır ve coğrafya kitaplarında adından sıkça söz ettiren Ümit Burnu’na da ev sahipliği yapmaktadır. Koloni kültürünün etkisini bugün hala hissedebileceğiniz şehirde Hollanda, İngiliz ve Afrika Kültürleri’nin harmanlanmış bir resmi gibidir.
Güney Afrika’daki festivaller bulunduğu yarım küre itibariyle Ocak ayı içerisinde yoğunlaşmıştır. Başkent Cape Town’da her yıl ocak ayında düzenlenen Cape Town Minstrel Festivali ve Joburg Karnavalı ülkenin ön plana çıkan etkinliklerindendir. Bunun dışında Şubat ayı içerisinde düzenlenen Jazz ve dans festivalleri de görülmeye değer renkliliktedir.
Hindistan, birbirinden farklı etnik grup ve kültürleriyle, baharatlı yemekleri ve egzotik
şehirleri ile özellikle bilinmeyen, uzak coğrafyaları keşfetmekten hoşlananların
öncelikle tercih ettikleri seyahat destinasyonlarından biridir. Kalabalık ve karmaşık
sokaklarında dolaşırken ya da tapınaklarını, anıtlarını ve saraylarını gezerken sizi Bin
Bir Gece Masalları’nın bir kahramanıymışsınız gibi hissettirecek… Dünyadaki birçok
medeniyetin kuruluşuna ev sahipliği yapan ve tarihin en kadim kültürlerinin izleriyle
dolu başkent Delhi, dünyanın yedi harikasından biri olan Tac Mahal’i kalbinde
saklayan Agra ve Pembe Şehir Jaipur’da Hindistan’ın geçmişle bugün arasında
kurduğu kültürü yakından tanıyabilirsiniz. Bir zamanların ünlü Baharat Yolu’nda
kervanların geçtiği yollarda Hint Mutfağı’nı, Bollywood sinema kültürünü ve insanlık
tarihinin en güzel eserlerini keşfederek farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Beyaz mozaiklerle inşa edilmiş ve Unesco’nun Dünya Mirası listesinde de bulunan
Tac Mahal ile adını duyurmuş olan Agra, tarihin ünlü medeniyetlerinden Babür
İmparatorluğu’na da uzun süre başkentlik etmiştir. Sokaklarının karmaşası, uğultusu
ve kalabalığı ile size bildiğiniz şehirleri unutturacak ve tüm bu hareketliliğe rağmen
unutamayacağınız kentlerden biri olacak olan Agra’nın sokaklarında rikşalar ile
gezebilir, Fatehpur Sikri’deki geleneksel dansları izleyebilir ya da yoga-meditasyon
merkezlerini ziyaret edebilirsiniz.
Tüm Kafileli Turlar
130'dan fazla destinasyon seçeneğiyle sizi dünyayı keşfetmeye davet ediyoruz.





